tarm tv

30 Ekim 2010 Cumartesi

TARIMIN GELİŞİM SÜRECİ

 TARIMIN GELİŞİM SÜRECİ
İnsanoğlunun varoluşundan başlayan bir süreç içerisinde insanlarımızın büyük bir çoğunluğunun geçim kaynağı tarım ve hayvancılık olarak süregelmektedir.İlk insanın avcılık-toplayıcılık teknolojisinden, hayvancılık (çobanlık) tarımcılık teknolojisine geçişi, insanoğlunun görüp geçirdiği en önemli kültürel devrimlerden biri olarak bilinmektedir. Tarımın gelişim süreci içerisinde önemli buluşlar yer almıştır. Örneğin; tarımda çok önemli bir yeri olan at’ın evcilleştirilmesi tam 1000 yıl sürmüştür. Hem binek olarak hem de tarımda kullanılan at’ın evcilleştirilmesi için 1000 yıl gibi bir sürenin ele alınması tarımın öneminin bir kanıtıdır. İnsanlar yerleşik hayata geçmelerinden sonra toprak sahibi olarak ekim, dikime yaparak mahsul almaya başlamışlardır. Tarım geçmişten günümüze hep bir gelişim göstermiştir ve hala da göstermektedir.

Osmanlı da tarım
600 yılı geçen bir süre içerisinde tarihte önemli bir yer edinmiş olan Osmanlı İmparatorluğunda tarım, önemli bir yere sahip olmuştur. Başlangıçta göçebe bir hayat yaşayan toplum Osmanlı devletinin gelişmesi ve idari düzenin yerleşmesi ile yerleşik hayata geçmiştir.


Tüm sanayi öncesi toplumlarında görülen ortak özellik Osmanlı devletinde de yaşanmıştır. Köylü irsi ve ebedi kiracı olarak toprağı işlemektedir. Köylü topraktaki tasarruf hakları karşılığında devlete vergi ödeme yükümlülüğüne sahip olmuştur. Bu vergilerin toplanması makam ya da kişilere belirli görevler karşılığında bırakılmıştır. Bu kişiler sahibi-i arz olarak anılmıştır. Fethedilen Topraklar mir-i rejim uyarınca dirliklere ayrılıp buralarda sahibi-i arz’lar görevlendirilmiştir. Sahib-i arz, bu görevleri karşılığında devlete silahlı asker (cebeli) yetiştirmek, donatmak ve gerektiğinde savaşa dâhil olmakla mükellef olmuşlardır. Osmanlı mir-i rejimi 3 farklı toprak sistemini içinde barındırmıştır.
Tımar arazisi: Osmanlı devleti, fetihlerde yararlılık gösteren devlet adamı, komutan ve askerlere fethedilen bölge topraklarından araziler tahsis ederdi. Bu araziler büyüklüklerine göre has, zeamet veya tımar ismini alırdı. Meselâ 300 köylü bir sancağın 200 köyü ikişer veya üçer köy olarak 80-90 tımara ayrılır, hak kazanan muhariplere dağıtılırdı. Kalanı has itibar edilerek bundan vezirlere, beylerbeylerine, sancak beylerine ve sair ümeraya hisse verildikten sonra artanı “has-ı hümayun” namıyla devlete kalırdı.
Zeamet: Osmanlı imparatorluğu zamanında yıllık geliri 20.000 akçe ile 100.000 akçe arasında olan dirliğe verilen ad. 20.000 akçeye kadar gelirli olan dirliklere de Tımar adı verilmiştir. Bir ülke fethedilince bu fetihlerde yararlıkları görülenlere verilen topraklardan meydana gelmekte idi. Tımar gibi 1840 yılından itibaren kaldırılmıştır.
Has: Osmanlı devletinde yıllık geliri yüz bin akçeden fazla olan dirliklere verilen isimdir. Çoğulu “Havas”dır. Osmanlı Devleti'nin fütuhat döneminde arazi tımar, zeamet ve has namıyla üç bölüme ayrılmıştır. Mesela 500 köylü bir sancağın 200 veya 300 köyü ikişer-üçer köy olarak 80-90 tımara ayrılır, hak kazanan askerlere dağıtılırdı. Kalanı zeamet veya has itibar edilerek bundan vezirlere, beylerbeylerine, sancak beylerine ve sair ümeraya hisse ayrıldıktan sonra geriye kalan "Hass-ı hümayun" adı ile devlete bırakılırdı. Bu tımar, zeamet ve haslar, sahipleri tarafından ekilip-biçilir; yalnız aşar, ferağ ve intikalde harçlar ile kanunen tayin olunan resimler tımar ve has sahiplerine verilirdi.
Cumhuriyet döneminde Türkiye de tarım
Cumhuriyet döneminde Türkiye de tarım önemli ölçüde ilerleme göstermiştir. Milli ekonominin temeli tarımdır diyen M. Kemal ATATÜRK tarıma gereken desteği vermiş ve Türkiye de tarımın gelişmesini olağan kılmıştır.
Atatürk'ün Tarım ve Çiftçi İle ilgili Sözleri
-Efendiler! Milletimiz çiftçidir. Milletin çiftçilikteki çalışmasını yeni ekonomik tedbirlerle son hadde eriştirmeliyiz. Köylünün çalışmasının neticeleri ve verimleri kendi menfaati lehine son hadde çıkarmak ekonomik siyasetimizin temel ruhudur. 1922 (Atatürk'ün S.D. II, S. 219)
Milletimiz çok büyük elemler, mağlûbiyetler, facialar görmüştür. Bütün olanlardan sonra yine bu topraklarda bulunuyorsa bunun temel sebebi şundandır: "Çünkü Türk çiftçisi bir eliyle kılıcını kullanırken, diğer elindeki sapanla topraktan ayrılmadı. Eğer milletimizin büyük ekseriyeti çiftçi olmasaydı biz bugün dünya yüzünde bulunmayacaktır." 1923 (Atatürk'ün S.D. II, S. 117)
-Türk köylüsünü 'Efendi' yerine getirmedikçe memleket ve millet yükselemez. (Mahmut Esat Bozkurt, Yakınlarından Hatıralar S. 94)
-Kılıç kullanan kol yorulur, nihayet kılıcı kınına koyar ve belki kılıç o kında küflenmeye, paslanmaya mahkûm olur. Fakat sapan kullanan kol gün geçtikçe daha ziyade kuvvetlenir ve daha çok kuvvetlendikçe daha çok toprağa malik ve sahip olur. (1923)
-Milletimiz çiftçidir. Milletin çiftçilikteki emeklerini asrî, iktisadî tedbirlerle azamî haddine çıkarmalıyız. Köylünün çalışmalarının netice ve semeresini kendi menfaati lehine azamî haddine yükseltmek, iktisadî siyasetimizin temel taşıdır. (1922)
-Eğer milletimizin çoğunluğu çiftçi olmasaydı, biz bugün dünya yüzünde bulunmayacaktık. (Mart 1928)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder